Ekonomik Sıkıntılar Depresyona Yol Açar mı?
Hipokrat’ın (İ.Ö 5. yy) ilk kez melankoli adıyla tanımladığı depresyon, çok eski zamanlardan beri bilinir; günümüzde ise derin üzüntülü bazen de bunaltılı, çökkünlük olarak bilinir. Depresyonun birçok belirleyicisinin olmasıyla birlikte, sosyo-ekonomik statü ile de ilişkili olduğu durumlar olabilir.
Dünya Sağlık Örgütünün bir yayınına göre, hayatları boyunca depresyondan zarar gören bireyler %10- 15 iken, sadece gelişmiş ülkelerde bu oran %3-7 olarak bulunmuştur (WHO, 2001).
2010 yılında Güney Afrika’da, ruh sağlığı ile sosyo-ekonomik statü arasındaki ilişki incelendiğinde, kadınlarda semptom artışı, çocuklarının aç olduklarını hissettiklerinde; erkeklerde semptom artışı ise kendilerini düşük sosyo-ekonomik statü olarak tanımladıklarında görülmüştür (Ardington & Case, 2010).
Amerika’da farklı yıllarda yapılan araştırmalarda ise, işsiz olan bireylerdeki depresyon belirtileri, iş sahibi olan bireylere nazaran 4 kat daha fazla bulunmuştur (Graetz ,1993; Hudson & collages, 2012).
İyi maaş, iyi iş, iyi eğitim düzeyi olan bireylerin mutlu olmaya eğilimleri daha fazla; depresyon ve diğer ruhsal hastalıklara yakalanma riskleri ise daha düşük bulunmuştur (Clark, Frijters, Shields, 2008).
Sonuç olarak yapılan bu araştırmaların gösterdiği üzere, teknolojinin gelişmesi, tüketimin artması, ihtiyaçların çeşitlenmesi ile bireyler ekonomik anlamda kaygılanabilirler. Bu durumun uzun süre devam etmesi ise, depresif semptomların ortaya çıkmasına sebep olabilir. Ancak her zaman bilinmelidirki, herkeste aynı durum olacaktır gibi kesin bir kanıt yoktur. Dolayısıyla her ruhsal hastalıkta olduğu gibi depresyonda da, semptomlar belirli olabilir, ancak semptoma yol açan hikaye her zaman farklıdır, bireye göre değişkenlik gösterir.
Uzm.Kln.Psk.Gizem Bozalp Akgün